Asya, Genel, Japonya

Japonya Seyahati Rehberi: Genel Bilgiler, Kültür ve Seyahat Tavsiyeleri

Bu sefer hem mesafe hem de kültür olarak bize çok uzak diyarlara gidiyoruz.. Çalışkan, onurlu ve güler yüzlü insanların ülkesi Japonyadayız. Yıllar önce Lost in Translation ve Son Samuray filmlerini izlememle başlayan Japonya merakım son dönemlerde Netflix’teki Japon yapımı film ve dizilere sarmamla doruk noktasına ulaştı. Bir anda bir şeyler değişmiş ve Hollywood’un senelerce damarlarımıza pompaladığı batı hayranlığı yerini bir anda doğu kültürüne karşı yoğun bir ilgi ve meraka bırakmıştı. İşte bu ruh haliyle kendimizi Japonya seyahatini planlarken bulduk. Ancak alfabesi, dili, kültürü, her şeyi ile bize bu kadar yabancı olan bir ülkeye seyahat planlamak haliyle ufak çaplı bir gerginliğe yol açabiliyor. Bu nedenle seyahat planlayanlara, belki faydam olur diye, Japonya ile ilgili genel bilgileri içeren bu yazımı yazmak istedim. 

Genel Bilgiler

Japonya, Doğu Asya’da 6852 adadan olumuş bir takımadadır. Bunlardan Honshu, Hokkaido, Kyushu ve Shikoku en büyük adalardır ve ülkenin %97’sini oluştururlar. Nüfusu 130 milyon ve ne kadar şanslılar ki bu nüfusun %99’u Japon. Yani çok az bir yabancı oranına sahipler. Başkenti ise bu nüfusun 38 milyonuna ev sahipliği yapan Tokyo. 

Tokyo ihtişamlı bir başkent. Kendisi ile ilgili ayrıca bir seyahat rehberi yazacağım elbette ama şimdilik Tokyo’nun, Dünya’nın en büyük şehri ayrıca da New York’tan sonra Dünya’nın en zengin 2. şehri olduğunu söyleyeyim de kafanızda nasıl bir yer olduğu ile ilgili bir şeyler canlansın. Tabii bu özellikler zenginin malının bizim çenemizi yorması dışında bir işe yaramıyor. Bizimle ilgili kısma gelecek olursak; bu noktada size bir iyi bir de kötü haberim var. 

Kötü haber şu ki; Tokyo Dünya’nın en pahalı şehirlerinden biri. 2022 yılında Dünya’nın en pahalı 9. kenti seçilmiş. İyi haber ise; korkmanıza hiç gerek yok çünkü Tokyo Türkiye’den daha pahalı değil. Tokyo’ya Dünya’nın en pahalı 9. kenti diyenler İstanbul’u görmemiş sanırım. Paramızın bu kadar değer kaybettiği bir dönemde bile hala pahalılığı ile nam salmış Tokyo’da Türkiye’den daha ucuza yiyip içebiliyorsunuz. Ha tabii ki kalitede sınır yok. Kalkıp da çok lüks bir restorana giderseniz elbette çok fazla ödersiniz ama ortalama restoranlarda, marketlerde Türkiye’den daha fazla ödemediğimizi bilin. Artık güzel ülkemiz bizi nasıl bir pahalılığa alıştırdıysa Tokyo’da son günlere doğru “burası da bayağı ucuzmuş, gidip nasıl bizim oralara uyum sağlayacağız?” moduna bile girdik hafiften. Tamam bu son söylediğim biraz zorlama olabilir ama gerçekten de öyle çok büyük bir pahalılık beklemeyin, en fazla bizdeki kadar işte. Bence Japonya seyahatinde sizi en çok zorlayacak şeylerden biri Japonya’daki konaklama masrafı. Bu şehirde konaklamak gerçekten çok pahalı ki bu konuya Tokyo yazımda yer vereceğim.

Japon ekonomisi inanılmaz güçlü. Dünyanın en büyük elektronik eşya üreticisi, dünyanın 3. büyük otomobil üreticisi, dünyanın en çok kredi veren ülkesi falan filan.. Zenginin malı züğürdün çenesi misali daha çok şey söylenebilir, liste uzayıp gidebilir. Ancak sanmayın ki Japonlarda her şey güllük gülistanlık, bu zenginlikle hiçbir dertleri tasaları yok. Japonya’daki en büyük problem nüfus. Japonlar çoğalmayı sevmiyorlar ve nüfusları son 15 yıldır gitgide azalıyor. Bu gidişle 21. Yüzyılın ortalarında 125 milyonluk nüfusun 100 milyona düşeceği tahmin ediliyor. Yani dışardan bakınca bunun neresi problem?? diye düşünüyor insan ama Japon ekonomisi ve toplumun sürdürülebilirliği için bu durumu büyük tehdit olarak algılıyorlar ve buna yönelik ciddi politikalar geliştiriyorlar. 

Japonya çok eski bir medeniyet, şu tarihte şu olmuş diye KPSS’ye spot bilgiler misali tarih anlatmayacağım elbette. Ama gitmeden kısa Japonya tarihi, Budizm, Zen felsefesi, Japon yaşantısı gibi konularda birkaç şey okumanızı tavsiye ederim. O zaman gezdiğiniz yerler daha anlam kazanır diye düşünüyorum. 

Japonya’ya nasıl gidilir??

Japonya Asya kıtasının en doğusunda. Dünya üzerinde bize en uzak noktalardan birinde. Dolayısıyla biletler hayli pahalı. Her zaman THY gözde firmamız ancak fiyatları düşürebilmek için başka havayolu şirketleri kullanıp aktarma yapmayı göze almak gerekiyor. Mesela Qatar Airways bunun için uygun bir tercih. Hem çok kaliteli hem de THY ile direkt uçuşa göre daha hesaplı. Biz biraz daha farklı bir yol tercih ettik. Daha önce Seul’ü hiç görmediğimizden Asiana Airlines ile Seul’e gidip daha sonrasında Japonya’ya geçtik. Siz de çevrede daha önce görmediğiniz şehirlerden birinden aktarma yapabilirsiniz. 

Japonya Vize İstiyor mu??

Size güzel bir haber vereyim; Japonya 90 güne kadar olan turistik ziyaretlerde Türk vatandaşlardan vize istemiyor. Japonya’ya girerken hem uçakta hem de indiğinizde bir sürü belge dolduruyorsunuz. Covid 19 ile ilgili bir form, gümrük ile ilgili bir form bir de giriş amacınızı ve kimlik bilgilerinizi içeren bir form var. Bunları doldurup teslim ediyorsunuz. Kontrol esnasında memur 90 günlük vizeyi pasaportunuza basıyor. Japonya bizim en rahat giriş yaptığımız ülkelerden biriydi. Güney Kore’ye girerken, dönüşümüz Tokyo’dan olduğu için seyahatimizin Japonya kısmı ile ilgili daha çok soru sormuşlardı, Japonya’da ise hiçbir şey sormadılar. 

Japonya’ya gidilmeli mi??

Peki paranın bu kadar zor kazanıldığı, Türk insanı için tatilin hele de yurtdışı tatilinin hayal olduğu bu devirde bu kadar emek ve para harcayıp Japonya’ya gitmeye değer mi?? Evet kesinlikle değer. Gerçi bana bakmayın, bana göre her yer gitmeye görmeye değer. Ama bu soruyu objektif bir şekilde yanıtladığımdan emin olabilirsiniz. Dünya üzerinde, hayatınızda bir kez olsun gidip görmeniz gereken Japonya diye bir yer var. Emin olun ki Japonya gördüğünüz göreceğiniz en ilginç yerlerden biri. Bir Hindistan’da bu kadar ters köşe olmuştum bir de şimdi Japonya’da. Ancak fark şu ki Hindistan ve Japonya hem yaşantı, hem medeniyet hem de kültür açısından skalanın iki ucu gibiler. Hatta bizim o çok özendiğimiz, onlar gibi olmak için can attığımız Avrupa, Amerika bile Japonya’nın yanında, çok özür dileyerek söylüyorum ama paçoz kalıyor.

Topluma tepeden tırnağa öyle bir düzen ve disiplin yerleşmiş ki bir noktadan sonra kendinizi distropik bir filmde falan sanıyorsunuz. Mesela şöyle örnek vereyim; yol bomboş olsa bile kırmızı ışıkta asla bir Japon’u karşıdan karşıya geçiremezsiniz. Koskocaman yolda sağa bakıyorsunuz araba yok, sola bakıyorsunuz araba yok. Hatta her yer o kadar boş ki belli bir süre bir yerlerden araba çıkma ihtimali de yok. Ama herkes sabırla 4-5 dk boyunca yaya geçidinin önünde yeşil ışığın yanmasını bekliyor. Biz çılgın Türkler olarak dayanamayıp bir iki yerde kendimizi yola attık ancak Japon kardeşlerimiz sanki uzaydan yeryüzüne indirilme anımıza tanıklık ediyorlar gibi öyle tuhaf bakışlar attılar ki bir an ne yapacağımızı şaşırdık. Hayır yüzlerinde kınama ifadesi de yoktu, daha çok yaptığımıza anlam veremeyen, soru işaretleriyle dolu bir bakış vardı. Yine trafikte sürücüler öndeki araba ile takip mesafelerini cetvelle çizilmiş gibi koruyorlar. Öyle öndeki aracın dibine girme, sıkıştırma, yol ortasına park etme gibi şeyleri bir Japon anca bilimkurgu filmlerinde görür, öylesine hayatın akışına aykırı olaylar yani. Geri dönüşümü çok iyi oturtmuşlar. Sanki plastik atık kısmına metal atsak kıyametler kopacakmış gibi davranıyorlar. Yanlış anlaşılmasın, bu örnekleri eleştirmek için vermiyorum. Sadece Japon toplumunun nasıl kurallara bağlı, eğitimli ve disiplinli olduğunu anlatmak için söylüyorum. Yoksa otobanda arabayla son sürat giderken camı indirip çöp poşetini yol ortasına savuran bir toplum olarak Japonlara söyleyecek sözümüz yok. Yalnız konu açılmışken bu çöp olayı uzakdoğuda sinir bozucu bir mevzu. Güney Kore’de de Japonya’da da durum aynıydı. Etrafta çöp kutusu bulamıyorsunuz. İnsanlar çöplerini çantalarında taşıyorlar, eve gidince ayrıştırıp atıyorlar. Biz bu duruma alışkın olmadığımızdan biraz zorlandık açıkçası. Kısacası çantanızda bir çöp poşeti taşısanız iyi olur.  

Japon insanları nasıl??

Japonlar benim şimdiye kadar gördüğüm en kibar, en sevimli, en yardımsever, en kendi halinde, en tatlı insanlar diyebilirim. Ayrı bir alemde yaşıyor gibiler. Şu an yeryüzünde yaşanan hiçbir savaş, göçmen krizi, ekonomik ve siyasi kriz, enflasyon canavarı yani Dünya’nın geri kalanının birbirini yemesine neden olan hiç bir şey Japonya’ya ulaşmamış. Belki de Dünya’nın en ucunda bir ada olduğundan ulaşamamış demek daha doğru olur. Kendi kabuklarına çekilmiş, yapay zekayı nasıl daha ileri taşıyabileceklerini, iklim krizi ile nasıl baş edebileceklerini, Kyoto’nun o eski ruhunu nasıl koruyacaklarını falan tartışıp duruyorlar. İnanılmaz çalışkan insanlar, arı gibiler. Çalışma saatleri çok uzun. Akşam saat 20-21 gibi metroda ellerinde çantaları, boyunlarında kravatları ile insanlar işlerinden yeni çıkıp evlerine gidiyorlar. 7/24 çalışıyorlar sanki, özellikle Tokyo’da hep bir koşuşturma durumu hakim. Tabi çalışma saatleri bu kadar uzun olunca insanlarda dışarda yemek yeme alışkanlığı gelişmiş. Ne kahvaltı ne akşam yemeği, kimse evinde hiç bir öğün yemiyor gibi. İnsanlar ya metro çıkışında ayaküstü hızlıca oturup bir şeyler yiyor ya da marketlerde hazır satılan öğünleri yine marketlerde bulunan mikrodalgada ısıtıp yiyorlar. 

Hayatımda hiç bir ülkede Japon marketlerinde olduğu kadar çeşitlilik görmedim. 7-elevan, Lawson, Family Markt her yerde karşınıza çıkan zincir market gruplarından. İçeride o kadar çok çeşit var ki anlatamam. Yüzlerce çeşit noddle olabilir mi ya? Koskoca bir duvar sadece noddle. Ama bunu almayıp hazır evde yapmak istiyorsanız her malzeme ayrı ayrı da satılıyor. Mesela doğranmış tek porsiyonluk malzemeler, çorbalara koymak için hazır jöleler daha anlatamadığım türlü türlü şeyler. Bunların yanında hazır tek porsiyonluk yemekler de çok fazla. Her markette mikrodalga bulunuyor. Aldığınız ürünü burada ısıtıp, oturup yiyorsunuz. Bana sorarsanız Japonya seyahatinizde bu marketler hayat kurtarıcı. Hem çeşit çok, hem lezzetli hem de fiyatı uygun. Biz bir çok öğünü bu marketlerden alıp yedik diyebilirim. Japonya’daki marketler çok sıkı denetleniyor. Burada öyle tarihi geçmiş, bozulmuş, kalitesi düşük ürün bulamazsınız. Japonlar böyle satış yapacaklarına harakiri yapmayı tercih ederler enim olun. O nedenle gönül rahatlığı ile alıp yiyebilirsiniz. 

Japonlar tek kelime ile düzen manyağı. 1 hafta-10 gün boyunca en kalabalık, en hareketli noktalarda gece gündüz gezdik. Koskoca şehirlerde hem görüntü hem işleyiş olarak düzensiz tek bir yer olmaz mı kardeşim?? Ama inanın yok. Her yer cetvelle çizilmiş gibi. O kadar yoğun bir nüfusa sahip olmalarına rağmen ne metroda, ne otobüs duraklarında ne de bir avm’de, neresi olursa olsun asla uzamış bir sıra, bir kargaşa, bir huzursuzluk görmüyorsunuz. Buna asla izin vermiyorlar. Mesela Kyoto şehiriçi ulaşımda daha çok otobüsün tercih edildiği bir şehir. Turistlerin yoğun olduğu tapınakların önündeki duraklarda, oluşabilecek kargaşayı engellemek için görevliler var. Yani ortada kargaşa falan yok aslında ama olma ihtimali bile Japonları rahatsız ettiğinden özellikle birini görevlendirmişler. Bu arkadaşın asli görevi ise o an duraktakilerin kaldırımı kapatmayacak şekilde sıraya girmesini sağlamak. Hani olur da bir adım sıradan kayarsanız hemen gelip düzeltiyor sizi. Ayrıca hangi otobüse bineceğinizi, otobüse kaç kişi alınacağını falan ayarlıyor. Yine Kyoto’daki tapınakların o koskoca bahçelerinde her bir yaprak, her bir yosun tanesi tek tek temizleniyor, cetvelle ayarlanmış gibi yerine itina ile koyuluyor. Bu kadar kalabalık şehirlerde hiç mi kenarda kıyıda kendini bilmezin birinin attığı bir iki çöp olmaz. Yok işte. Özellikle Kyoto’da caddelerin, bunu utanarak söylüyorum ama, benim evimden temiz ve düzenli olduğuna yemin edebilirim. 

Gözlemlediğim kadarı ile içe kapanık insanlar. Avrupalılar gibi sosyal, hayatın tadını çıkaran, gevşek tipler değiller. Tokyo genç nüfusundan dolayı daha hareketli, daha sosyal diyebilirim ama özellikle Kyoto’da iki insanı birbiri ile sohbet ederken, cafede beraber otururken görmek çok zor. Herkes tek tabanca. Bir şey sorduğunuz zaman kimse duyarsız değil, herkes elinden geldiğince yardım ediyor ancak genel olarak çok bireysel insanlar. Bu sakin ve tekdüze hayatlarının tek istisnası ise daha çok yerellerin takıldığı japon restoranları. İşte orada Japonların bütün gün içlerinde bastırıp durdukları o sosyalleşme canavarı açığa çıkıyor. Ve bütün güçleri ile bağıra çağıra kahkahalar ata ata yemek yiyorlar. Ses öyle bir boyutta ki yanınızdakinin ne dediğini duyamıyorsunuz bile. Gün içerisinde ağızlarından tek kelime almakta zorlandığınız insanların akşam yemekte bu kadar gürültücü olması da ilginç gerçekten. 

İnanılmaz derecede nazik ve saygılılar. Sürekli bir güler yüz, sürekli bir öne eğilme, bir sevimlilik durumu hakim. 10 günlük seyahatim boyunca bir tane bile suratsız, huysuz, aksi Japon görmedim. Ayrıca çok da dakikler. Bu bizim için özellikle önemli. Çünkü tren saati 11.43 yazıyorsa tam 11.43’te kalkar, asla sekmez. Mesela Japonya’da otele giriş saatleri 15.00. Kıyamet kopsa 5 dk önce almazlar. Plan programınızı buna göre yapın. 

Japonya’da size en tuhaf gelecek ama sonrasında çok hoşunuza gidip alışkanlık yaratacak şeylerden biri şu meşhur elektronik tuvaletleri. Koskoca Japon teknolojisinin tuvalet sektörünü es geçecek hali yoktu elbette. Isıtmalı, masajlı, değişik yıkama bölgesi seçenekli tuvaletler gerçekten de çok güzel. Başta bir garipseme durumu oluyor ama özellikle ısıtma olayı harika. 

Japonların inanılmaz çocuksu bir eğlence anlayışları var. 2023’te 106 IQ ortalama ile Dünya birincisi Japon milleti, makinelerin önünde hipnotize olmuş bir şekilde garip garip oyunlar oynuyor, iki saat uğraşıp Hello Kitty bebeği kazanmaya çalışıyor, özel karaoke odalarında tek başına girip karaoke yapıyor. Özellikle Tokyo koskocaman bir atari salonu gibi. Her yerde ışıl ışıl oyun salonları mevcut. Hatta bazı yerlerde 5-6 katlı kocaman merkezler var ve bu merkezler tıklım tıklım dolu. Bir çoğuna 18 yaş altı almıyorlar ancak çocuklara hitap eden yerler de var. Bu tür yerlerde içeride video fotoğraf çekimi yasak. Ben bir yerde gizliden çekeyim dedim hemen dışarı çıkardılar. Aklınıza gelen her türlü eğlenceyi buralarda bulmak mümkün. Bu oyun makinelerinin yanında karaoke odaları, fotoğraf kabinleri, Maid Cafeler, Manga ve Animeler ve daha neler neler.. Bize tuhaf gelen her türlü etkinlik Japonya’da oldukça popüler. 

Japonları doya doya eleştirebileceğim tek konu ingilizceleri olabilir. Japonya’nın en turistik yerleri olan Kyoto ve Tokyo’da bile doğru düzgün İngilizce bilen bir kişiye bile rastlamadık. Koskoca Kyoto Station’da Turist İnformation’daki görevli tek kelime İngilizce bilmiyordu mesela. Bir çok yerde Google Translate ile anlaştık. Japonların en zayıf olduğu konu kesinlikle bu. Yönlendirme konusunda turistik yerlerde hiçbir sıkıntı yaşamayacağınıza emin olabilirsiniz. Tabelaların hepsinde japonca yazıların altında İngilizce açıklamaları da mevcut. Zaten durum böyle olmasa Japonya’ya bir Allah’ın kulu gelemez çünkü Japonca bizler tarafından anlaşılabilirliği olan, ya da yorum yaparak bir yerlere varabileceğimiz bir dil değil. Ama dediğim gibi en ufak bir sorun yaşamazsınız bu konuda, rahatça gezebilirsiniz.

Japonya’da Din??

Japon toplumunun yaklaşık %62’si hiçbir şeye inanmıyor, yani ateist. Toplumun geri kalanında ise Şintoizm(%3) ve Budizm(%31) hakimiyeti mevcut. 

Şintoizm; Japonya’nın yerli ve milli dinidir. Şamanizm ile birlikte Dünya’nın en eski dinlerinden biri kabul edilir. Japon gelenekleri ile iç içe geçmiş bir dindir. Şinto aslında çince bir kelime. Şin; Tanrı, To; Yol anlamına geliyor. Kurucusu ve Tanrısı yoktur. Bu inanç sisteminde üstün güçlere sahip olduğuna inanılan bir çok kutsal ruh vardır ve bunlara “kami” adı verilir. En önemli kami ise Güneş Tanrısı Amaterasu’dur. Kutsal varlıklar “Gök Tanrıları” ve “Yer Altı Tanrıları” olarak ikiye ayrılır. İyiliği temsil edenler göğe yakınken kötüler yer altında yaşar. Yani Şintoizm’de iyi ile kötünün mücadelesi esastır. Torri adı verilen tapınaklarda ibadet ederler. Şintoizmin kutsal bir kitabı yok ancak çeşitli efsanelerin anlatıldığı birçok kitap bulunur. Bunların başında, aynı zamanda en eski kaynaklardan biri olan, ruh, ahlak ve manevi yolculuk gibi Uzak Doğu kültürüne ait temel esasların yer aldığı “Kojiki” kitabı gelir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Şintoizm resmi din olma özelliğini kaybetmiştir. Uygulama ve öğretileri ise daha çok bir gelenek olarak varlıklarını sürdürmektedir. 

Budizm ise kimine göre din kimine göre felsefe. M.Ö. 500’lü yıllarda ilk olarak Hindistan’da ortaya çıkan bu inanış zaman içerisinde Güneydoğu ve Doğu Asya’ya yayılmış. Günümüde 500 milyonu aşkın inananı var. Budizm’in amacı; hayattaki acı, ıstırap ve tatminsizliğin kaynaklarını açıklamak ve bunları gidermenin yollarını göstermektir. “Buda” denilen Siddhartha Budizm’in kurucusu olarak kabul edilir. 

Japonya güvenli mi??

Ortadoğu’nun dibinde yaşayıp da “Japonya güvenli mi acaba?” diye kafa patlatmak hiç sağlıklı bir davranış değil haberiniz olsun. Ama akıllarda hiç bir soru işareti kalmaması adına bu konudan da bahsetmek istedim. Şöyle söyleyeyim; Japonya’da da başınıza bir iş geliyorsa dünyanın çivisi gerçekten çıkmış demektir. Japonya’da güvende olmayan insanoğlu başka nerede huzur bulabilir ki?? Yani demem o ki bu mevzuları kafaya takmayın, takın çantanızı sırtınıza seyahatinizin tadını çıkarın. Yeryüzünde daha güvende olabileceğiniz bir yer olamaz.

Japonya’ya ne zaman gitmeli?? 

Japonya’da yaz ayları bunaltıcı derecede sıcak ve nemli, kış ayları ise aynı derecede soğuk geçiyor. Bunun doğru bir tespit olduğunu temmuzda Japonya’ya giderek bizzat deneyimledim. Gerçekten de hava sinir bozucu derecede sıcak ve nemliydi. Bu durum çoğu yerde hızımızı kesti ve planlarımızda değişiklik yapmamıza neden oldu maalesef. Üstelik zaman zaman bardaktan boşalırcasına bastıran muson yağmuru da tuzu biberi oldu. Bu nedenle yaz ve kış aylarında değil de ilkbahar ve sonbahar aylarında gitmenizi tavsiye ederim. Mart- Nisan ayları kiraz ağaçlarının çiçek açtığı ve Kiraz Çiçeği Festivalinin yapıldığı dönem. Sakura da denen bu dönemde ağaçlar Mart ortasında çiçek açmaya başlıyor, nisan başına kadar devam ediyor. Ancak bu zaman kısa sürdüğünden yakalamak her zaman kolay olmayabiliyor. Bana sorarsanız Japonya seyahati için en uygun zaman, hava sıcaklığının gezmek için ideal olduğu, tüm ülkenin turuncu ve sarı renge büründüğü Eylül-Ekim ayları. Bildiğimiz gibi Japonlar geleneklerine oldukça bağlı insanlar. Çeşitli zamanlarda Japonya’da birbirinden güzel etkinliklerin gerçekleştiği festivaller oluyor. Bunlardan birine denk gelmek oldukça güzel olabilir. 

Hangi şehirleri gezmeli, kaç gün ayırmalı??

Keşke vaktimiz olsa da Japonya’nın her yerini karış karış günlerce gezebilsek. Muhteşem doğası ve derin kültürüyle bunu hakeden bir ülke Japonya. Ama gelin görün ki hayaller böyleyken işin bir de hayatlar kısmı var. Sınırlı süre ve bütçe ile iyi bir planlama yapmak gerekiyor.

Japonya’ya giden her faninin mutlaka görmesi gereken 2 şehir kesinlikle; 

  1. Kyoto
  2. Tokyo

Eğer vaktiniz varsa Osaka, Hiroşima, Nara, Kobe gibi şehirleri ekleyebilirsiniz. Ama ana rotanız mutlaka Kyoto ve Tokyo’yu içermeli. 

Kyoto ve Tokyo Japonya’nın en turistik iki şehri. İkisinde de görülecek, yapılacak çok şey var. Bu şehirleri hakkıyla gezebilmek aslında günler ister ama yine de ana noktaları görmek için Kyoto’ya en az 3-4 gün, Tokyo’ya en az 4-5 gün ayırmalısınız. Bundan azı hem çok yorucu olur hem de bazı yerleri listeden çıkarmak zorunda kalırsınız. Japonya gezisini planlarken buraya etiketlediğim siteyi incelemenizi öneririm (tabi benim yazımı okuduktan sonra :P)

JR Pass nedir?? Gerekli mi??

JR Pass(açılımı Japan Rail Pass), sadece turistler için hazırlanmış bir ulaşım kartıdır. Hepimizin bildiği gibi Japonya Dünya’nın en pahalı ülkelerinden biri. Ulaşım da buna dahil tabii ki. İşte bu maliyeti biraz olsun düşürebilmek için oluşturulmuş, bizim de seyahatimizde kullandığımız ve önerdiğimiz bir kart. Eğer siz de Japonya’da 1 haftadan fazla kalıp birden fazla şehir gezecekseniz almanız çok mantıklı. Bunun yanında Japonya’nın meşhur hızlı treni Shinkansen’e binmek de başlı başına bir turistik aktivasyon sayılıyor zaten. 

JR Pass, gitmeden önce Türkiye’den HIS Türkiye aracılığı ile temin etmek zorunda olduğunuz bir bilet. Gitmeden 10 gün kadar önce bu adresten sipariş vermeniz gerekiyor. En geç 48 saat içerisinde biletiniz basılıp vermiş olduğunuz adrese postalanıyor. “Geç gönderirler mi?” diye telaş etmenize gerek yok. İşin içinde Japon disiplini var, 48 saat demişlerse 48 saattir, 1 dakika bile geçmez. O nedenle 10 gün kadar önce sipariş vermeniz yeterli olur. Biletleri Japonya’ya giderken yanınızda götürüp indiğiniz havaalanındaki JR Pass ofislerinden aktive etmeniz gerekiyor. Biletin geçerliliği de aktive ettiğiniz günden itibaren başlıyor. Aktive edilmiş bileti Japonya seyahatiniz boyunca yanınızdan ayırmamanız gerekiyor. 

Biletin 7, 14 ve 21 günlük çeşitleri mevcut. 2023 için 1 kişilik Standart JR Pass bilet ücretleri; 

– 7 günlük 227$

– 14 günlük 360$

– 21 günlük 461$

Fiyatların şaka gibi geldiğinin farkındayım ama maalesef değil. JR Pass almayıp biletleri tek tek almaya kalkınca daha pahalıya geliyor. 

Peki JR Pass nerelerde geçerli?? 

Bazı küçük istisnalar olmakla birlikte kabaca bütün Japan Rail Grup demiryolları ve otobüslerde geçerli diyebiliriz. Şöyle ki; Japonya’daki demiryolları tek bir gruba ait değil. Gidince göreceksiniz ki JR dışında farklı hatlar da var. Sizin aldığınız bilet sadece JR hatlarında geçerli. Bu kart ile bütün JR Grup hızlı trenler (NOZOMI ve MIZUHO hızlı trenleri hariç), limitli express trenler, express trenler, radip ve yerel trenleri, JR metro hatları ve JR Gruba bağlı otobüsleri kullanabilirsiniz. Yine bu bilet Tokyo’da havaalanı-merkez arası ulaşım sağlayan JR Narita Express hattında geçerli. Ancak hızlı trenleri ve JR Narita Express’i kullanacaksanız JR Ofislerinden öncesinde koltuk rezerve ettirmeniz gerekiyor. Ana metro duraklarında JR Pass ofisleri bulunuyor, işlemlerinizi buradan yapabilirsiniz. 

JR Pass almak istemiyorsanız  buraya tıklayarak şehirler arası tren bileti almanız mümkün.

Japonya’da demiryolları arı kovanı misali. Trenin biri geliyor, biri gidiyor. Takip etmek için Google gayet yeterli. Bu arada trenlerin hepsinde Wi-fi mevcut. Son bir uyarı; Japonlar oldukça dakik insanlar. Trenler tam saatinde ve dakikasında kalkar. Dikkatli olun, kaçırmayın. 

Konaklama??

Japonya’da maddi açıdan canınızı en çok yakacak olan şey kesinlikle konaklama. Bunu söylemek acı veriyor ama Japonya’da konaklama öyle böyle değil, gerçekten çok pahalı. Dünya’nın parasını verip aldığınız odalarsa içerisinde valiz bile açılamayacak kadar küçücük odalar. Tokyo için otel aradığımda bir ara ‘gitmesek mi acaba’ falan diye içimden geçirdim açıkçası. 

Konaklama konusunda farklı seçenekler mevcut; 

1. Ryokan; tanım olarak kökeni Edo dönemine dayanan geleneksel Japon hanı olarak geçiyor. Günümüzde turistlere pazarlanan Japon tarzı odalar diyebiliriz. Çay seremonisi ile karşılanmalar, yer yatakları, sabah kahvaltısında pilav gibi Japon tarzı fazlaca turistik etkinlikleri içeriyor. Özellikle Kyoto’da Ryokan’lar çok popüler. Ama çok da pahalılar. Orta halli ryokanlar bile 2 kişi gecelik 200-250 dolar civarı. Parası olan için Japonya’dan güzel bir hatıra olabilir bence. 

2. Kapsül Oteller; bildiğiniz tabut gibi içine girip yattığınız, ortak tuvalet ve banyo kullanımı olan otellerdir. Özellikle Tokyo’da çok yaygın. Dar alanda afakanlar basma gibi bir durumunuz yoksa, tüm gün dışarda gezip gece sadece yatmak için oteli kullananlardansanız tercih edebilirsiniz. 2 kişi Gecelik 15-20 dolara bile bulabileceğiniz kapsül oteller en uygun fiyatlı konaklama seçeneğini oluşturuyor. 

3. Oteller; Tabii ki Japonya’da bolca bulunuyor ancak Kyoto ve Tokyo’da oteller gerçekten çok pahalı. Özellikle Tokyodakiler zar zor kendi çevrenizde dönüp odada valiz açabileceğiniz oteller. Kyotodakiler biraz daha büyük. İçerisinde çamaşır makinesi, mutfak, mikrodalga falan bulunabiliyor. Fiyatlar lokasyona göre değişmekle birlikte ortalama 2 kişi gecelik 80 dolar civarında.

4. Hosteller; genellikle 6-8 kişilik odalarda geceliği 40-50 dolar civarında konaklayabilirsiniz. 

Japonya’da yeme içme??

Bu konu ile ilgili ayrı bir yazı yazmaya karar verdim. Ancak öncesinde şunu söylemeliyim ki Japonya yeme içme konusunda en az sıkıntı yaşayacağınız ülkelerden biri. Evet deniz ürünleri Japon mutfağının temeli oluşturuyor ancak koca Japonya bundan ibaret değil elbette. Japonya da etin de en kalitelisi ve lezzetlisi bulunuyor. Ha et de mi yemek istemiyorsunuz hiç sorun değil. Çünkü Japon marketlerinin her biri bir restoran gibi. Neyse daha fazla uzatmayayım. Japonya’da yeme içme rehberinde bunu detaylıca anlatacağım zaten. 

Son olarak ekleyeceklerim;

– Vakit kısıtlılığından Maid Cafe ve Sumo Güreşi deneyimlerini yaşayamadık maalesef. Bu aktivasyonlar çok kalabalık yerlerde gelip sizi buluyor zaten. Elinde bir tabela ile birileri yanınıza yaklaşıp sizi buralara götürmek istiyor. Kabul ediyorum fazlaca turistik aktivasyonlar ama ben yine de yapmanızı öneririm, çünkü Dünya’nın başka hiçbir yerinde yapamayacağınız şeyler.

– Sakura zamanı Japonya’nın en güzel olduğu zaman, buna itirazım yok. Ancak çok kısa sürüyor. Seyahatinizi buna denk getirmek zor olabilir. Bence Japonya’nın, özellikle de Kyoto’nun, sonbaharı harika olur. Orman içerisindeki tapınakları sonbahar renkleri içinde gezmek harika olabilir. Şahsen ben bir sonraki seyahatimi kesinlikle sonbahara denk getireceğim. 

– Japonya tam bir festival ülkesi. Zengin Japon kültürünü festivallerde daha iyi gözlemleyebilirsiniz. Festivallerle ilgili daha detaylı bilgi alıp, hangi festivale denk geleceğinizi öğrenmek için buraya tıklayarak siteyi inceleyebilirsiniz. 

– Japonya’da prizler bizimkinden farklı. ABD’deki gibi yassı giriş. Bu nedenle dönüştürücü götürmeniz gerekiyor. Ayrıca Japonya’da kullanılan elektrik akımı 100 volt. Bu nedenle bizdeki bazı cihazlar Japonya’da, yine oradaki bazı cihazlar da Türkiye’de çalışmayabiliyor. Elektronik eşya alırken buna dikkat etmek gerek. 

– Japonya’da metroda, otobüste, sokakta kısacası hemen her yerde Wi-fi mevcut.

-Japonya’da aynı İngiltere’deki gibi trafik soldan akar. Hiç gerek yok bence ama eğer araç kiralama gibi bir niyetiniz varsa haberiniz olsun.

– Japonya’da bahşiş vermek diye bir olay yok. Bunu kendilerine hakaret olarak görüyorlarmış. Restoranlarda falan gaza gelip çalışanların cebine para sıkıştırmayın sakın. 

– Japonya’da çeşme suları içilebiliyor. Dereler, nehirler Avrupa’daki gibi boz bulanık değil, tertemiz akıyor.

– Japonya’da gezerken yanınızda mutlaka şemsiye ya da yağmurluk bulunsun. Zamansız bastıran muson yağmurlarına karşı hazırlıklı olmakta fayda var.

– Kendimce çok fazla ülke gezdim ve Japonya’daki gibi bir ürün kalitesi hiç bir yerde görmedim. Her şeyleri inanılmaz kaliteli. Bu nedenle gerek Japonya’da gerekse Dünya’nın herhangi bir yerinde “Made in Japan” yazılı bir ürün alacaksanız hiç düşünmeyin derim. Şahsen ben bundan sonraki hayatımda Japon imzası bulunan her ürünü gözü kapalı alırım. 

İşte böyle. Tokyo ve Kyoto şehirlerini ayrı yazılarda daha detaylı anlatacağım. Ama öncesinde Japonya gözlemlerimi sizlere aktarmak istedim. Sonuç olarak Japonya kesinlikle ama kesinlikle gidip görülmesi gereken bir yer. Üstelik sadece gezmekle de kalmayıp insanların birbirlerine ve doğaya olan saygılarını, yaşam tarzlarını, çalışkanlıklarını ve ahlaklı duruşlarını örnek alıp hayatımıza yerleştirmeliyiz. Kendi adıma Japonya seyahatim bana çok şey kattı. 

Bir başka yazımda görüşene kadar şimdilik hoşçakalın. 

Kyoto gezi rehberi için buraya tıklayabilirsiniz.

Tokyo gezi rehberi için buraya tıklayabilirsiniz.

“Japonya Seyahati Rehberi: Genel Bilgiler, Kültür ve Seyahat Tavsiyeleri” için 2 yorum

  1. Geri bildirim: KYOTO – SEYAHATDELİSİ

Yorum bırakın