İtalya tatilimizin ilk bölümü olan Roma’yı, ayaklarımıza isyan ettirircesine gezip keşfettikten sonra, tatilimizin 2. bölümüne, yani Venedik’e doğru yavaş yavaş yol almanın vakti geldi. Aslında tatilimizi planlarken, Venedik’i hiç işin içine katmak niyetinde değildik. Aklımda hep Roma- Floransa ikilisi vardı. Ancak sonrasında ani bir karar değişikliği ile Floransa’yı Venedik olarak değiştirdik. İyi ki de öyle yapmışız çünkü şimdiye kadar gördüğüm en ilginç ve en romantik şehirle tanışmış oldum.

Venedik’in bir sürü ismi var. “Köprüler Şehri”, “Kanallar Şehri”, “Karnaval Şehri”, “Maskelerin Şehri” gibi… Venedik bunların hepsini hakediyor şüphesiz. Ancak bence bu şehre en çok romantizmle ilgili isimler yakışıyor, mesela “Romantizmin Başkenti” Venedik için gayet uygun bir tanımlama. İtiraf etmek gerekirse bu ismi şimdi ben uydurdum ancak gidip gördüğünüzde hiç de haksız olmadığımı göreceksiniz. Kanallarıyla, gondollarıyla, daracık sokaklarıyla, tarihiyle kısacası herşeyiyle romantizm kokan bir şehir Venedik. Ancak şehrin yerlileri romantizm kokusundan çok nem kokusu ile muhataplar. Venedik eski bir şehir olduğundan şehir rutubet kokuyor. Ayrıca ulaşım sadece kanallar yoluyla sağlandığından, orada yaşayanlar için bu durum zaman zaman işkenceye dönüşebiliyor. Bu nedenle yerli halk daha çok Venedik’in ana kara kısmı olan Mestre’de yaşıyor.

Venedik İtalya’nın kuzeydoğusunda yer alıyor. Bizler turist olarak merkez Venedik’i, yani tarihi Venedik kısmını geziyoruz. Ancak Venedik buradan ibaret değil. Çevresindeki irili ufaklı 120 adet ada ve Mestre denen ana kara kısmı var. Ama dediğim gibi bizim de asıl gezeceğimiz turistik olan kısım Eski Şehir bölgesi.

Venedik’e ne zaman gidilir??
Venedik’e gitme zamanını da iyi ayarlamak gerekiyor. Çünkü şehir kanallardan oluştuğundan yılın belli dönemlerinde Aqua Alta denilen su baskınları olabiliyor. Aqua Alta açısından en riskli dönem 15 Eylül- 15 Nisan arasıdır. Venedik seyahati için en uygun dönem ilkbahar ve sonbahar. Ay olarak söyleyecek olursam Nisan-Mayıs ve Eylül-Ekim ayları. Bu tarihler turist yoğunluğunun fazla ancak hava sıcaklığının gezmek için çok uygun olduğu dönemler. Bunun dışında ünlü Venedik Karnavalı’na katılmak isterseniz kış aylarını da tercih edebilirsiniz. Mesela 2025 yılı için Venedik Karnavalı 22 Şubat-5 Mart tarihleri arasında yapılacak.
Venedik’te ne kadar kalmalı??
Sonsuza kadar.. Şaka şaka. Bir noktadan sonra Venedik’te yaşamak sıkıcı olabilir. Turistik açıdan bence 2 gün yeterli. Venedik zaten küçücük bir yer. Merkezini ve çevresindeki turistik adaları 2-2,5 günde rahatlıkla gezebilirsiniz.

Venedik’te şehiriçi ulaşım??
Venedik’te yorulmayıp rahat etmek için kullanmak isteyeceğiniz toplu taşıma sizi daha çok yorabilir. Çünkü Venedik’te motorlu taşıt yok, karayolunu kullanarak da en fazla Piazzale Roma’ya kadar gelebiliyorsunuz. Sonrasında şehir içi ulaşım için Vaporetto ya da Deniz Taksisi (Water Taxi) kullanmak zorundasınız.
Deniz taksileri (Water Taxi) oldukça pahalı. Taksimetrenin açılış fiyatı 15 euro, sonrasında dakika başına 2 euro alıyorlar, yine bagaj için de ayrıca ücret ödemek zorundasınız. Kısacası Water Taxi ile bir yere gidecekseniz en az 75-100 euroyu gözden çıkarmanız gerekiyor. Taksileri kullanmadan pazarlık yapmanızı öneririm.

Vaporettolarla ulaşım daha uygun. Vaporetto biletlerini ACTV gişelerinden ya da vaporetto duraklarının yanında yöresinde bulunan büfelerden temin edebilirsiniz. Fiyatlara gelince;
- 75 dk boyunca geçerli olan tek seferlik bilet, 9.5 euro
- 1 günlük kart, 25 euro
- 2 günlük kart, 35 euro
- 3 günlük kart, 45 euro
- 7 günlük kart, 65 euro
1,2,3 ve 7 günlük kartların hepsine Murano ve Burano adalarına ulaşım da dahil. Vaporetto biletlerini vaporetto duraklarındaki bilet gişelerinden, bazı duraklarda bulunan otomatik makinelerden, dükkan ve gazete bayiilerinden ya da online olarak alabilirsiniz. Vaporettolara binmeden biletinizi validate etmeyi unutmayın.
Venedik’te ulaşımın en güzel ve en ideal yolu ise yürümek. Çünkü Venedik labirent gibi ara sokaklarıyla ancak yürünerek keşfedilebilecek bir şehir. Bu nedenle bol bol yürümenizi tavsiye ederim.


Venedik’e nasıl gidilir??
Türkiye’den Venedik’e birçok havayolu firması ile direkt ulaşım sağlayabilirsiniz.
İtalya’nın bir başka bölgesinden Venedik’e gelmek ise çok daha zevkli çünkü burada devreye tren giriyor.
- Roma’dan Venedik 3.5 saat
- Milano’dan Venedik 2.5 saat
- Floransa’dan Venedik 2.5 saat
- Milano’dan Venedik 1.5 saat
- Bologna’dan Venedik 1.5 saat sürüyor.
Tren biletinizi internetten online olarak Trenitalia ve ya .italo web sitelerinden online olarak alabilirsiniz.
Yalnız Venedik’e gelindiğinde tren ilk önce Venezia Mestre istasyonuna uğruyor. Burada heyecana kapılıp da hemen inmeyin çünkü varış noktanız burası değil. Hedefimiz bir sonraki durak olan Venezia S. Lucia İstasyonu.


Venedikte konaklama??
Venedik seyahatinizdeki en büyük harcama kalemi konaklama olacak. Oluk oluk turistin aktığı bu şehirde haliyle otel fiyatları çok yüksek. Aslında Venedik’te sadece konaklama değil hemen her şey çok pahalı. Venedik’i bölgelere ayırarak yakından bakalım isterseniz;

- San Marco: Şehrin en eski, en merkezi ve en turistik bölgesi olan San Marco konaklama için en ideal yer. San Marco Meydanı, Çan kulesi, San Marco Katedrali, Ducale Sarayı gibi tarihi alanlara ve toplu taşımaya yakın bir bölge. Venedik gibi bir yerde bu konforun bir bedeli var elbette, San Marco’da konaklama diğer bölgelere göre tabi ki çok daha pahalı.
- San Croce: Vaporetto, Water Taxi gibi toplu ulaşım araçlarına kolay ulaşabileceğiniz bölgelerden biri. Bu bölgede konaklarsanız tarihi alanlara biraz uzak olursunuz ancak San Marco’nun gürültü ve tantana sından uzak olursunuz.
- San Polo: Bence San Marco’dan sonra konaklayabileceğiniz en iyi bölge burası. Rialto Köprüsü ve çeşitli pazarlara ev sahipliği yapan San Polo bir çok tarihi yapıya yürüme mesafesinde bulunuyor.
- Cannaregio: Santa Lucia Tren İstasyonunun bulunduğu bölge olan Cannaregio merkeze oldukça uzak bulunuyor. Ayrıca akşam saatlerinde sokakları biraz tenha olabiliyor.
- Dorsodouro: Ünlü sanat galerisi Accademia’nın bulunduğu bölge diğerlerine göre daha uygun fiyatlı konaklama seçenekleri sunuyor. Ancak merkezi yapılara biraz uzak. Turistler tarafından yoğun tercih edilen bölgelerden.
- Mestre: Venedik merkezi bütçenizi aşıyorsa en iyi konaklayacağınız yer Venedik’in ana karası olan Mestre. Bu saydıklarım arasında en uygun fiyatlı seçenekler burada yer alıyor. Eğer merkeze ulaşmak için otobüs, tren ya da vaporetto kullanmaya üşenmeyecekseniz tercih edilebilir.
Bu konuda fikrimi soracak olursanız Venedik’te pintilik etmeyin derim. Sonuçta ayın yılın başında bir Venedik’e gelmişsininiz, biraz fazla da olsa ödeyip ortamın büyüsüne kendinizi kaptırın bence. Biz merkez Venedik’teki Locanda Ca’San Marcuola’da kaldık. Otel hemen vaporetto durağının yanındaydı, kahvaltısı ve temizliği de gayet iyiydi. Kısacası memnun kaldık, gönül rahatlığı ile öneriyoruz.

Santa Lucia Tren İstasyonundan çıkar çıkmaz Venedik bizi güzelliği ile çarptı zaten. Elimizde valizimizle haritaya bile bakmadan attık kendimizi daracık sokaklara. Kabaca şehri keşfetmeye koyulduk. Yalnız şimdiye kadar gittiğimiz her yerde kullandığımız, tatillerimizin vazgeçilmezi olan, uğruna methiyeler dizdiğimiz biricik uygulamamız maps.me, itiraf etmeliyiz ki Venedik’in labirent gibi sokaklarında kafayı yedi. Maalesef bize hiç yardımı olmadı. Biz de o sokaktan o sokağa kaybola kaybola Venedik’in tadını çıkarmaya başladık.
Venedik’te gondol meselesi??
Venedik’te bir de gondol meselesi var ki çok can yakıcı maalesef. Can yakıcılığı fiyatından kaynaklanıyor. O kadar ki Venedik’te 50 dk gondolla gezeceğiniz parayla çok rahat yurt dışına uçak bileti alırsınız. Kısaca şöyle anlatayım; gondollar genelde 6 kişilik oluyor. Gondola 2 kişi de binseniz 6 kişi de binseniz fiyat aynı. Gündüz tarifesi ile 40-50 dakikalık tur için 80-120 euro arası bir fiyat istiyorlar. Ancak saat 19.00’dan sonra akşam tarifesine geçiyorlar ve 40 dakikalık tur için 120 euro istiyorlar. Eğer bu fiyat size fazla geldiyse, ki euronun alıp başını gittiği bu zamanda sanıyoruz ki fazla gelmiştir, o zaman kenara geçip fiyatı sizinle paylaşabilecek birilerini bekleyebilirsiniz. 6 kişi olduğunuzda gondola binip tura başlayacaksınız. Moralinizi bozmak gibi olmasın ama ben öyle çok da fazla 6 kişinin tıkış pıkış bindiği gondol görmedim. Venedik’e gelenler ya harbiden çok zengin ya da artık buralara kadar gelmişiz gondolda pintilik etmeyelim bari diye düşünüyorlar. Gitmeden okuduğum bazı bloglarda pazarlık edilebileceği yazıyordu ancak sırada fiyatı ne olursa olsun ödeyip binecek o kadar çok gözü dönmüş turist varken siz de tahmin edersiniz ki aklı başında hiç bir gondolcu sizinle pazarlık etmez (bunu pazarlık için teşebbüste bulunup reddedilmiş biri olarak yazıyorum).

Biz parayı zar zor denkleştirip Venedik’e geldik zaten. Yok mu bunun daha ekonomik bir yolu?? derseniz fakir işi de olsa size küçük bir öneride bulunabilirim. 1 numaralı vaporetto Grand Canale’den geçiyor. Grand Canale’yi vaporetto ile turlayabilirsiniz. Tabii ki gondolla bir değil hatta olabildiğince sefil bir iş ama benim önerim hem gondol parasını denkleştiremeyip hem de Grand Canale’den Venedik’i görmek isteyenlere.

Gezilecek yerler??
Venedik’in ortasından geçen S şeklindeki kanalın ismi Grand Canale yani Büyük Kanal. İsminden de anlaşıldığı gibi 4 km uzunluğu ve 5 m derinliği ile Venedik’teki en büyük kanal. Kanal boyunca sağlı sollu, çoğu 16-17. yy’da suya dayanıklı kazıklar üzerine inşa edilmiş evler, saraylar, hanlar göreceksiniz. Yine kanalın etrafında turistlere para tuzağı olarak sırlanmış bir çok cafe, restoran var. Bu cafeler inanılmaz pahalı olmasına karşılık öyle çok da ahım şahım lezzetler sunmuyor. O yüzden Büyük Kanal’ın kenarında oturup da bir şeyler yemek için kasmayın. İç kısımlarda fiyat ve lezzet olarak daha uygun yerler bulabilirsiniz. Hiç olmadı bizim gibi marketten bir şeyler alıp kanalın kenarına oturup muhabbet ede ede atıştırabilirsiniz. Böyle söyleyince biraz sefillik gibi gelebilir ancak lezzetsiz bir makarna ya da pizzaya dünyanın parasını ödemekten daha iyidir.



Yukarıda Grand Canale’de bulunan saraylardan biri. İsmi ise Fondaco dei Turchi, yani Türk Hanı. 18-19. yy’larda ticaret için Venedik’e gelen Osmanlılar burada konaklarmış. Günümüzde ise Doğa Tarihi Müzesi olarak kullanılıyor.
Venedik’teki ilk durağımız Venedik’in simgelerinden biri olan meşhur Rialto Köprüsü oldu. Grand Canale üzerindeki 4 köprünün en eski ve en ünlü olanı. Yapımı 16. yy’a dayanıyor. Yalnız umarım zamanında köprüyü sağlam yapmışlardır çünkü köprü günün her saatinde turistle dolup dolup taşıyor. Üzerinde sürekli bir insan yığını var. Köprünün en üst noktasında harika bir Grand Canale manzarası var. Bu noktada fotoğraf çektirmek için uzun bir sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz. Köprüde hediyelik eşya satan bir çok dükkan var. Ancak buralardan bir şey almak için çok kendinizi kasmayın çünkü Venedik’in neredeyse tamamı hediyelikçilerden oluşuyor zaten. Başka yerlerde daha uygun fiyatlara daha güzel şeyler alabilirsiniz.

Bir diğer durağımız dünyanın en güzel meydanlarından biri olan San Marco Meydanı. Burası Venedik’in kalbinin attığı yer. Günün her saati kalabalık, cıvıl cıvıl. Meydana girdiğiniz anda sizi harika bir klasik müzik ve kendini bu müziğin büyüsüne kaptırıp dans eden romantik çiftler topluluğu karşılayacak. Bunun yanında Dünya’nın her yerideki turistik noktalarda konuşlanarak sizi ağlarına düşürüp sonradan hiçbir işinize yaramayacak garip ürünler satmaya çalışan Hint veya Afrika asıllı satıcılar da bolca bulunuyor. Meydanda durup da şöyle etrafınıza baktığınızda her yerden bir tarihi yapı fışkırdığını göreceksiniz. Venedik’te görmeniz gereken tarihi yapıların bir çoğu bu meydanda zaten.

Meydandaki en önemli yapı şüphesiz San Marco Bazilikası. Bu ünlü bazilika tasarlanırken İstanbulumuzun gözbebeği Ayasofya örnek alınmış. Bazilikanın önüne geldiğinizde ilk yapmanız gereken başınızı kaldırıp yukarı bakmak. Baktığınızda bazilikanın şaşaalı girişinin hemen üstünde 4 tane at heykeli göreceksiniz. İşte bunlar San Marco’nun en az kendisi kadar meşhur olan atları (ancak hemen heyecana kapılmayın çünkü gördükleriniz maalesef orijinali değil, kopyası. Yaklaşık 40 yıl önce orijinalleri korumaya alınmış). Öyle ki yüzyıllar boyunca bu atlar devletler arasında bir türlü paylaşılamamış, resmen kapanın elinde kalmışlar. Atların orijinallerini görmek için bazilikanın içerisinde ayrıca bir müzeye girmeniz gerekiyor, Museo Marciano. Bu müzenin girişi 6 euro. San Marco Bazilikasının girişi ise ücretsiz (hafta içi her gün saat 9.00-17.00 arası, cumartesi ve tatil günleri ise saat 14.00-16.00 arası açık), ancak Venedik gibi bir yerde, turistin en yoğun olduğu zamanda tahmin edersiniz ki içeri girmek için bayağı bir beklemek zorunda kalıyorsunuz.

Meydanda San Marco Bazilikası’nın hemen karşısında bulunan ve Venedik’in simgelerinden biri olan kule ise Campanile di San Marco yani Aziz Mark’ın Çan Kulesi. Aslında kulenin tarihi çok eski, 9. yy’da yapılmış. 1902 yılında kule sebepsiz yere çökmüş. 1912 yılında ise orijinal ebatlarına sadık kalınarak tekrar inşa edilmiş. Bu kule Venedik’in en yüksek yapısı, dolayısıyla Venedik’i tepeden en iyi görebileceğiniz yer de burası oluyor. 12 euro vererek asansörle yukarı çıkıp manzara keyfi yaşayabilirsiniz.

St Mark’s Square Museums olarak adlandırılan ve bu meydandaki aktivitelerin tamamını içeren (yani Çan Kulesi, Bazilika ve Müze) biletlerin tamamını toplu olarak burayı tıklayarak inceleyebilir ve rezervasyon yaptırabilirsiniz.
Eğer Venedik’te tüm yapılara ve müzelere tek tek girerim diyorsanız o zaman Museum Pass Card alabilirsiniz. Fiyatı 45 euro, burayı tıklayarak inceleyebilirsiniz. Eğer Venedik’teki tüm müzelere girmeyecekseniz bence gereksiz.
Meydanda bulunan bir diğer ünlü yapı da Dükler Sarayı. 9. yy’da Gotik tarzda inşa edilen saray görür görmez dikkatinizi çekecek zaten. Günümüze gelene kadar şato, adalet sarayı, hapishane, dük sarayı, mahkeme salonu gibi değişik amaçlarla kullanılmış. 1923 yılında ise içinde birbirinden önemli eserler bulunduran bir müzeye dönüştürülmüş. Saraya girmek 30 euro.

Dükler Sarayı için önemli olan bir şey daha var; Secret Itineraries. Bu turda saraydaki gizli odalar gezdiriliyor, süre olarak da 1 saat kadar sürüyor. Bilet fiyatı 30 euro.

Dükler Sarayının hemen arkasında hikayesi de adı gibi dramatik olan Ahlar Köprüsü, yani Ponte dei Sospiri bulunuyor. İdam mahkumları idam odalarına götürülürken bu köprüden son kez Venedik’e bakıp iç çekerlermiş. Öyküsü trajedik olsa da köprü çok meşhur.


Venedik denince tabii ki akla ünlü Venedik maskeleri geliyor. Maskelerin tarihi çok eski aslında. 1300’lü yıllarda başlayan veba salgınından dolayı neredeyse nüfusun yarısı hayatını kaybediyor. Kalanlar ise yüzlerinde hastalıktan kalan yaraları saklamak için maske takmaya başlıyor. Günümüzde ise maskeler, her yıl düzenlenen Venedik Karnavalının en önemli parçası. Venedik’te maske almak için özel bir yer aramanıza gerek yok çünkü en lüks dükkanlardan seyyar satıcılara kadar nereye baksanız her yer maske zaten. Fiyatları da değişken tabii ki. 5-10 eurodan binlerce euroya kadar maske var.
Venedik’te kesinlikle görülmesi gereken ana noktalar bunlar. Tabii Venedik bu kadarla bitmiyor. Vaktiniz elverdiğince şehirdeki onlarca tarihi mekan ve müzeden bu ana programa ekleme ve çıkarmalar yapabilirsiniz.
MURANO VE BURANO ADALARI
Venedik kadar çevresindeki adacıklar da çok meşhur. Ben size Murano ve Burano adalarından bahsetmek istiyorum. Venedik’ten bu sevimli adacıklara ulaşımı, daha önce de bahsettiğim vaporettolarla sağlıyoruz. Küçük oldukları için de iki adayı bir güne rahatlıkla sığdırabilirsiniz. Dolayısıyla 25 euroya 24 saatlik vaporetto bileti bu mini gezi için yeterli olacaktır.
MURANO ADASI
Murano’ya gidebilmek için (bineceğiniz durağa bağlı olarak) 4.1, 4.2, 12 ya da 12 numaralı vaporettolardan birini tercih edebilirsiniz.
San Marco Meydanı’nın önündeki durak olan S. Zaccaria durağından kalkan 4.2 ya da 4.1 numaralı vaporetto ile 40-45 dakikada ya da Fondamente Nove durağından kalkan 4.1 vaya 4.2 veya 12 numaralı vaporetto ile 20-25 dakikada ulaşabilirsiniz. Fondamente Nove durağını kullanmak daha pratik.



Murano Adası cam işçiliği ile ünlü. Ada hakkında çeşitli rivayetler mevcut. Bir söylentiye göre eski zamanlarda, yangın tehlikesinden dolayı Venedik’te bulunan tüm cam atölyeleri Murano adasına taşınmış. Yine başka bir söylentiye göre de Venedik, çok kıymetli olan cam işçilerini bu adada toplayıp, adanın giriş çıkışlarını da kapatarak başka ülke vatandaşlarının bu sanatı öğrenmesini engellemeyi amaçlamış. Hain Venedik… Sebep ne olursa olsun sonuçta Murano’da cam işçiliği almış yürümüş. Bu işte iyice ustalaşmışlar. Murano’da çeşit çeşit cam eşyaların satıldığı bir çok hediyelik eşya dükkanının bulunduğunu söylememe gerek bile yoktur sanırım. Yine bazı cam fabrikalarına girip bu eşyaların yapım aşamalarını izleyebiliyorsunuz. Yalnız hediyelik eşya alacaksanız üzerinde özellikle “Murano glass” yazmasına ve beraberinde sertifikasının olmasına dikkat edin. Çünkü Çin her şeye olduğu gibi cam işçiliğine de el atmış. Dükkanlarda satılan cam eşyaların çoğu çin üretimiymiş.





Herşey gibi bunlar da yerinde daha pahalı satılıyor tabii ki. Size önerim cam eşya alacaksanız Murano’dan değil de Venedik’ten alın. Zaten Venedik’te de her yerde bu cam ürünlerden var.

Eğer vaktiniz ve merakınız varsa Museo del Vetro’ya yani Cam Müzesine uğrayabilirsiniz. Girişi 10 euro. Eğer Museum Pass kartınız varsa girişi ücretsiz.

BURANO ADASI
Burano Adası Venedik’e Murano’dan daha uzak.
Eğer Venedik’ten önce Burano Adası’na geçecekseniz Fondamente Nove durağından 12 numaralı vaporettoyu kullanmalısınız. Yolculuk 45-50 dakika sürüyor.
Eğer bizim gibi önce Murano’ya gidip oradan Burano Adası’na geçecekseniz Murano Faro “A” durağından 12 numaralı vaporettoyu kullanarak yaklaşık 30 dakikada ulaşabilirsiniz.
Burano Adası rengarenk evleri ile o kadar tatlı duruyor ki gezmeye doyamıyorsunuz. Sanki bir tablo izler gibi Burano’yu izliyorsunuz. Evlerin her birinin farklı renkte olmasının bir hikayesi de var. Söylenene göre Burano’lu balıkçılar içkiye biraz düşkünlermiş. Eve sarhoş dönerken evlerini karıştırmamak, daha kolay bulabilmek için her bir evi farklı renge boyamaya başlamışlar. Sonuçta da ortaya böyle rengarenk bir adacık çıkmış.

Rengarenk evleri ile Burano çok şirin görünüyor. Yalnız turistin bu kadar yoğun bir yer olmasına rağmen ilginçtir ki çoğu dükkan günün belli saatlerinde kapalı, çalışmıyor. Öğlenin o sıcağında bir su alacak dükkan bile bulamadık.



Nasıl ki Murano’nun cam işçiliği meşhursa Burano’da da dantel işçiliği meşhur. Hatta Museo del Merletto(Lace Museum) adında bir dantel müzesi bile var. Girişi ise 5 euro. Dantel ürünlerinin hepsi de güzel özellikle de dantelden şemsiyeleri çok beğendim. Ancak benimki gibi her ferdinin dantel ustası olduğu, dantel modellerinin adeta nirvanaya ulaştığı bir aileden geliyorsanız çok da ilginizi çekmeyebilir :p

Geçmişte balıkçılıkla uğraşan adalılar balık ağı örmekte ustalaşmışlar. Zaman içinde el hünerlerini zaten yatkın oldukları dantelde sergilemeye başlamışlar. Tabii makineler çıkmış mertlik bozulmuş. Şu anda dükkanlarda satılan ürünlerin bir çoğu makine ürünü, el işi değil. El emeği göz nuru ürünleri almak için çok daha fazla para ödemeniz gerekiyor. Bence dantel alacağım diye Burano’da fazla para harcamayın, canım Türkiyemde çok daha güzelleri var.

Murano ve Burano Adaları bu kadar. Size önerim Venedik’e kadar gelmişken mutlaka Murano ve Burano’ya zaman ayırmanız. Ama ikisi içerisinde sadece bir yer görme hakkınız varsa o zaman öncelikle Burano Adasını görmenizi öneririm.
Even böylece Venedik yazımın da sonuna gelmiş bulunuyorum. Umarım faydalı olmuştur. Venedik seyahatimizin yanında Roma, Floransa ve Pisa yazılarımı da okumanızı tavsiye ederim. Başka bir yazıda buluşmak dileğiyle…

“VENEDİK GEZİ REHBERİ VE VENEDİK’TEN GÜNÜBİRLİK MURANO-BURANO ADALARI GEZİSİ” için 2 yorum