Orta Avrupa her zaman ilgimi çekmiştir. Daha önce sadece Budapeşte’yi gezmiş çok beğenmiştim. Bu sefer de hiç aklımızda yokken Pegasus Hava yollarının yapmış olduğu kampanya sayesinde ani bir kararla bir başka Orta Avrupa şehri olan Viyana’ya gitmeye karar verdik. 8-11 Mayıs arası yaklaşık 2,5 günü Viyana’da geçirdik. Zaten uygun bir planlama yapıldığı takdirde bu şehir için 2-2,5 gün yeter de artar bile. Bu gezimizi 2015 yılında yaptık ancak aşağıdaki fiyatların hepsi son haliyle güncellenmiştir.

İstanbul-Viyana yaklaşık 2 saat sürüyor. Avusturya’nın en büyük havalimanı olan Viyana-Schwechat Havalimanı’ndan merkeze ulaşım şu şekilde;
- En uygun ve ekonomik yol S-Bahn banliyo trenidir. Bu yolla merkezdeki Wien Mitte durağına 30 dakikada varırsınız, fiyatı 4 euro.
- Diğer bir seçenek CAT yani City Airport Train. Bunu kullanırsanız non stop 16 dakikada Wien Mitte durağındasınız. Fiyatı 12 euro.
- Otobüs ile merkeze yaklaşık 30 dakikada varırsınız, fiyatı 8 euro.


Otel olarak şehrin merkezindeki Heart of Vienna‘yı tercih ettik. Burası otel değil, içinde mutfağı, bulaşık makinesi, mutfak malzemeleri bulunan bir apartman dairesi. En önemli özelliği ise muhteşem lokasyonu. St. Stephan Kilisesi ile arasında sadece bir sokak var. Yine Viyana’nın en önemli iki caddesine yani Graben ve Kartner caddelerine yürüyerek 5 dk. da ulaşabiliyorsunuz. Yerine ve temizliğine oranla fiyatı da gayet uygun. Heart of Vienna’yı kesinlikle öneririm. Heart of Vienna’nın geceliği 80 euro civarı. Otele yerleştikten sonra otelin bir alt sokağındaki Billa markete gidip alışverişimizi yaptık. Kahvaltılarımızı ve ilk gece akşam yemeğimizi otelde yedik. Çok daha hesaplı oldu.

Az önce de bahsettiğim gibi Viyana 2-2,5 günde iyi bir planlamayla çok rahat gezilebilecek bir şehir. Çoğu yer yürüme mesafesinde, uzak yerlere de zaten metro sayesinde kolayca ulaşabiliyorsunuz. Gezerken zorluk çekeceğinizi düşünmüyorum. Yalnız aklımdayken söylemek istediğim bir şey var. Viyana’da metroya girerken öyle bilet okutacağınız bir yer aramayın, çünkü yok. Viyana insanları artık nasıl bir güven duygusu içindeyse, nasılsa herkes bilet alır düşüncesiyle metroya turnike falan koymamışlar. Ancak yine de tavsiyem Türk işi yapıp metroya biletsiz binmemeniz yönünde. Çünkü ara sıra yapılan kontrollere takılırsanız ciddi ceza yersiniz. Tabii bir de adamlar güvenip girişe bir şey koymamışlar siz de bundan hemen faydalanmışsınız, işin rencide edici kısmı da var yani 🙂 Ha bu arada ben seyahatim boyunca sadece bir kez kontrole denk geldim.
Viyana bölgelerden oluşuyor. Ama gezilecek yerlerin hemen hepsi İnnere Stat‘da, yani 1. bölgede. Otele vardığımızda zaten saat 16.30 olmuştu. Hemen çantaları bırakıp zaman kaybetmeden şehri keşfe çıktık. İlk durağımız şu harika lokasyonlu şirin otelimizin hemen yanında bulunantaa 1365 yılında inşa edilen St. Stephan Kilisesi oldu. Burası Viyana denince akla gelen ilk şey, kısacası şehrin sembolü. Oldukça da ihtişamlı bir yapı. Buraya geldiğinizde gözünüze çarpan ilk şey kilisenin önünde smokin giymiş, ellerinde broşürleriyle size klasik müzik konser bileti satmaya çalışan kalabalık olacak. Viyana’ya gelmişken klasik müzik konserine gitmemek olmayacağından pazarlık edip buradan bilet alabilirsiniz. Ayrıca kilisenin hemen yanından şehir turu yaptıran faytonlar da bulunuyor. Kiliseye gelince diğer kiliseler gibi işte (ya da bana hepsi aynıymış gibi geliyor bilmiyorum). Eğer isterseniz 4,5 euro vererek katedralin kulelerine çıkıp güzel bir Viyana manzarası seyredebiliyorsunuz ancak 343 basamakcık tırmanmanız gerek. Ne yalan söyleyeyim ben göze alıp da çıkmadım, hızlıca içini gezmekle yetindim. Bu arada burayla ilgili ilginç bir bilgi de paylaşmak istiyorum. 1534 yılında katedralin çan kulesine, yaklaşan Osmanlı akıncılarını görüp çan çalarak Viyana halkını uyarmakla görevli bir memuriyet oluşturulmuş. Artık Osmanlı bu şehirde nasıl bir korku yaratmışsa bu görev taaa 1956 yılına kadar devam etmiş. 1956’da artık Osmanlı tehlikesinin kalmadığına kanaat getirerek bu göreve son vermişler. Eğer isterseniz 5.5 euro karşılığında 30 dakikalık katedral turuna katılabilirsiniz.



St. Stephan Kilisesinin hemen yanında arkamızda gördüğünüz faytoncular bulunuyor. İsterseniz güzel bir şehir turu yapabilirsiniz.


Gittiğimiz gün kendimizi Stephansplatz’daki Türkler’in eyleminde bulduk birdenn 🙂 Zaten bu şehirde öyle çok Türk yaşıyor ki bir ki bir ara Türkiye’de gezdiğimizi falan zannettik.
St. Stephan kilisesinin önündeki meydan Stephansplatz. Buradan da 2 önemli cadde ayrılıyor. Bunlardan biri Graben, diğeri ise Karntner caddesi (resimde arkadaki cadde Karntner, sağdan devam eden ise Graben caddesi). Bu iki cadde Viyana’nın en ünlü caddeleri. Yol boyunca birbirinden güzel cafeler ve pahalı mağazalar var. Ayrıca bir sürü de hediyelik eşya dükkanı bulunuyor. Viyana’nın hemen hemen her yerinde hediyelik eşya fiyatları aynı. Bu yüzden benim gibi dükkan dükkan gezip de ucuz hediyelikçi aramayın, girip birinden alın işte.

Graben caddesinin ortasında Veba Anıtı bulunuyor. Anıt Kral 1. Leopold tarafından vebada hayatını kaybeden binlerce kişinin anısına yaptırılmış. Söylenene göre de o dönemde hayatını kaybeden insanların bir kısmı bu anıtın altında gömülüymüş.


Bu arada Kartner caddesinde Viyana devlet operasının çok yakınında ünlü Hotel Sacher bulunuyor. Bu otel zamanında aristokratları, kraliyet ailesi mensuplarını, diplomatları ve nice zenginleri ağırlamış. Ayrıca Sachertorte denen çikolatalı pastası çok ünlü, fiyatı da 7-8 euro civarı. Bu pastanın dünya çapında hayranları var. Pastanenin önündeki kalabalıktan da pastanın ününü tahmin edebiliyorsunuz :))

Dediğim gibi Viyana’da çok dizayn mağazalar, ilginç müzeler keşfedeceksiniz. Kartner caddesinde bulunan tarihi 1823 yılına kadar uzanan arkamdaki mağaza günümüzde cam ürünleri müzesine ev sahipliği yapıyor.
Viyana sanata çok önem veren bir yer. Şehrin her yerinden klasik müzik sesleri yükseliyor. Her yer müze, sanat galerisi. Devlet Opera Binasının önündeki dev ekranda bir opera gösteriliyor ve önündeki platformda yer bulmak mümkün değil.


İşte buraya bakıyorlar
İlk gün akşam saat 17 gibi çıkıp St. Stephan kilisesi, Graben caddesi, Kartner caddesi ve Viyana devlet opera binasına hızlı bir gezi yaptık. Ertesi gün odamızda kahvaltımızı yaptıktan sonra, saat 10’da elimize haritamızı, navigasyonumuzu alıp yollara düştük( bu arada aklımdayken paylaşmak istiyorum apple store de maps.me diye bir uygulama var. Bu uygulamada her ülkenin haritasını ayrı indiriyorsunuz. Ben de gelmeden Avusturya’nın haritasını indirmiştim. Asıl güzel olansa, internet olmadan, GPRS kullanarak yerini bulup rota tarifi yapıyor olması. Hala ücretsizken indirin bence. )

İkinci gün ilk durağımız otelimizin hemen karşı sokağında bulunan ünlü saat Ankeruhr‘du. Bu saat 1911 yılında yerel bir sigorta şirketi tarafından yaptırılmış. Her saat ayrı bir figür çıkıyor. Saat 12’de ise sırasıyla tüm figürler çıkıyor.

Avrupa’nın her yerinde olduğu gibi Viyana’da da bisiklet çok kullanılıyor. Şehrin bir çok yerinde CityBike noktaları var. Buralardan kredi kartıyla bisiklet kiralayıp başka bir CityBike noktasına bisikleti teslim edebiliyorsunuz. Üstelik bisikleti kiraladığınız ilk saat bedava. Şehirde çok güzel bisiklet yolları olduğundan gezerken bisikleti tercih edebilirsiniz. İlgilenenler için CityBike’ın web sitesini buraya koyuyorum; https://www.citybikewien.at/en/

Ankeruhr’dan sonra kendimizi Viyana’nın ara sokaklarına vurduk. Nereye gittiğimizi bilmeden o sokaktan o sokağa girip durduk. Ve anladık ki Viyana tarihini çok güzel korumuş. Sonradan eklenen binalar bile bu tarihi dokuya sadık kalarak yapılmış. Sokaklar tertemiz. Motorlu taşıt çok fazla yok. Dikkatimi çeken bir şey de taksilerin çok lüks olmasıydı. Neredeyse her taksi mercedes, BMW ya da Volvoydu.

Sokak sokak gezerken birden karşımıza St. Peter Kilisesi çıkıverdi. Burası şehrin en eski kilisesiymiş. Kaçırmayıp fotoğraf albümümüze ekledik :))


Ve arkamızda tüm ihtişamıyla Hofburg Sarayı görünüyor. Viyana’da çok uzun yıllar Habsburg Hanedanı hüküm sürmüş. Bu saray da hanedanın kışlık sarayı. Saray oldukça büyük ve ihtişamlı. İçine girdiğinizde sağda Sisi müzesi, solda ise İspanyol Binicilik Okulu sizi karşılıyor. Ayrıca Sisi müzesinin bittiği yerde de İmparatorluk Daireleri diye ayrı bir müze girişi karşınıza çıkıyor. İşte bu müzelerde o dönemde kullanılan ve saray yaşamının ihtişamını yansıtan mutfak eşyaları, porselenler ayrıca Sisi ve eşinin odaları, Sisi’nin jimnastik odası gibi bazı noktaları geziyorsunuz. Size tavsiyem oraya kadar gitmişken mutlaka bu müzeye girin.
İspanyol Binicilik Okulu çok ünlü, önünde de upuzun bir sıra var. Ancak atlara karşı öyle çok da özel bir merakımız olmadığından biz Sisi Müzesine gitmeyi tercih ettik. Sisi Müzesinin girişi 13 euro, bu fiyata audio guides de dahil ancak maalesef her türlü garip dil seçeneği bulunmasına karşın türklerin bu kadar yoğun yaşadığı ve ziyaret ettiği bir yerde türkçe dil seçeneği koymamışlar. Her neyse bu durumu esefle kınayıp kaldığımız yerden devam edelim. Viyana’da bulunduğunuz süre içerisinde nereye baksanız Sisi’yi göreceksiniz. Sisi Viyana’nın aykırı kraliçesi. 16 yaşındayken imparator Franz Joseph ile evlenmiş. Ancak Franz Joseph karısına deli gibi aşık olmasına rağmen bir türlü bizim Sisi’ye yaranamamış. Sisi daha sonra bu evlilikten hep pişmanlık duymuş. Saray yaşamına da hiçbir zaman tam anlamıyla uyum sağlayamamış. Ayrıca Sisi güzelliğinin farkında olan bir kadınmış, formunu korumak için neredeyse hiç yemek yemiyormuş ve saatlerce jimnastik yapıyormuş.



Hofburg gibi büyük bir sarayın bahçeleri de var tabii; Burggarten ve Volksgarten. Volksgarten’in içinde uzun süre Atina’da kalan Theophil Hansen tarafından yapılan tapınak benzeri parlamento bulunuyor.


Volksgarte’dan çıkıp ana cadde üzerinde yürürseniz karşınıza Burgtheatre çıkacak. Onun karşısında da Rathaus yani belediye sarayı bulunuyor.



Ve ünlü Museums Quartier. Eskiden ahır olarak kullanılan Museums Quartier günümüzde müzelerin oluşturduğu bir binalar topluluğu ve 60.000 metrekarelik alanı ile Viyana’daki en geniş alana sahip kültür merkezi. İçinde Klimt, Schiele ve Oppenheimer gibi daha bir çok sanatçının eserleri bulunuyor. Girişte 18 eurodan başlayıp 50 euroya kadar çıkan bilet seçeneklerinden kendinize uygun olan herhangi birini seçebilirsiniz.

Museums Quartierdan yürüyerek Viyana’nın pazarı olan Naschmarkt‘a geçtik. Burası sadece bir pazar yeri değil. Sıra sıra dizilmiş bir çok cafe, restoran var. Ayrıca baharat, sebze, meyve, balık, et kısacası aklınıza gelen her şey satılıyor. Pazarın geri kalanında ise ikinci el eşya satan çadırlar var. Fakat ne yazık ki satılan ürünler öyle çok da iç açıcı değil. Eğer acıktıysanız yine burada kısa bir yemek molası verebilirsiniz.

Sabah uyandığımızda bugün sadece yürüyerek gezeceğimizi planlamıştık, ancak Naschmarkt’ta oturup birşeyler yiyince yorgunluğumuz da ortaya çıktı ve bir sonraki durağımız olan (aynı zamanda bugün son gideceğimiz yer olan) Schönbrunn Sarayına yürüyemeyeceğimizi anladık. Dolayısıyla Naschmarkt’ın sonundaki metro durağından (U-bahn) Schönbrunn Sarayı’na doğru yol aldık.

Sırada Viyana’da en çok beğendiğim yer olan Schönbrunn Sarayı var. Viyana’ya gelip de asla atlanmaması gereken bir yer. Burası Habsburg hanedanının yazlık sarayıymış, ancak daha sonrasında Maria Theresa tahta geçince imparatorluk bu saraya taşınmış. Ben de Maria Theresa’nın yerinde olsam aynını yapardım. Tek kelime ile muhteşem bir yer. İnanılmaz güzellikte bir bahçesi var. Sarayın bahçesinde bir hayvanat bahçesi ve bitkilerden yapılmış bir de labirent bulunuyor.

Schönbrunn Sarayının girişinde tüm bahçeyi gezdiren, istediğiniz durakta inip yine belli saatlerde istediğiniz durakta tekrar binebileceğiniz hop on hop off tarzı bir tren var. Ona binmenizi tavsiye ederim. Çünkü sarayın bahçesi gerçekten de çok büyük, hele bir de yorgunsanız yürüyerek gezmeniz zor. Tren için 7 euro verip gün boyu istediğiniz kadar kullanabiliyorsunuz.

Sarayın tam karşısında zafer takı Gloriette var. Az önce bahsettiğim tren burada 10 dk fotoğraf molası veriyor.


Ve tabii bir de sarayın içi var. Daha önce de Viyana’da bol bol Sisi ismi ile karşılaşacağınızı söylemiştim. İşte şimdi de ikinci bir isim ekliyorum; Maria Theresa. Maria Theresa 40 yıl boyunca koskoca imparatorluğu tek başına yönetmiş. 16 tane çocuğu varmış. Hemen hepsi de Avrupa’nın diğer imparatorluklarındaki prenslerle evlendirilmiş. Bu nedenle Maria Theresa için tüm avrupanın annesidir diyorlar ki haksız da sayılmazlar. Buraya kadar gelmişken mutlaka sarayın içine girin. Ayrıca size güzel bir haberim var; türkçe audioguide da mevcut. Bir yandan sarayın muhteşem odalarını gezerken bir yandan da tarihini dinleyebiliyorsunuz.
Gezmek için iki türlü tur var. Bunlardan biri 40 odayı 50-60 dakikada gezebileceğiniz Grand tour, bir diğeri iste 22 odayı 30-40 dakikada gezebileceğiniz İmperial tour. Biz imperial olanı tercih ettik. Yukarıda resmini gördüğünüz broşür 2015 yılına ait. 2016 yılı itibari ile bu fiyatlar; İmperial tur için 13.30 euro, Grand tur içinse 16.40 euro olarak değişmiş. Yine Gloriette, hayvanat bahçesi ve labirent için geçiş imkanları sağlayan biletler de mevcut. Sarayın içi gerçekten de çok etkileyici. Saray içerisinde Mozart’ın ilk kez 6 yaşında konser verdiği odayı da görüyorsunuz.

Schönbrunn sarayını ağzımız açık kalarak gezip de hayran kaldıktan sonra tekrar otele dönmek üzere metroya doğru yol alıyoruz. Graben caddesinde inip bir yorgunluk kahvesi içmek üzere ünlü Demel Pastanesine gidiyoruz.

Demel Viyana’nın en ünlü pastanelerinden. Burası Kohlmarkt caddesinde Hofburg Sarayının hemen yakınında. Uzun yıllar imparatorluğun pastanesiymiş. Buranın Apfelstrudel‘i meşhur. Ancak biz bu ünlü lezzetten mahrum kaldık çünkü apfelstrudel servisi saat 17’ye kadarmış. Sadece yarım saatle servisi kaçırdığımıza yanıp Viyana’nın ünlü kahvesi Melange içmekle yetiniyoruz. Melangenin tadı gayet hafif, içimi rahat. Biraz cappucinoya benziyor.

İkinci günü Demel Pastanesinde kapattıktan sonra dinlenmeyi fazlasıyla hakettiğimizi düşünüp otele gidiyoruz.
Sabah yine saat 10 gibi ilk durağımız olan Belvedere Sarayı’na gitmek üzere yola çıkıyoruz.


Belvedere Sarayı da yine Viyana’da mutlaka görülecek yerler arasında olmalı. Burası Prens Eugene’ye Osmanlı kuşatması sırasında gösterdiği üstün başarı nedeniyle hediye edilmiş. Aşağı Belvedere ve yukarı Belvedere olmak üzere iki bölümü var. İkisini de ayrı ayrı bilet alıp gezebiliyorsunuz. Bilet fiyatlarına gelirsek; sadece aşağı Belvedere için 12 euro, hem aşağı hem yukarı Belvedere’yi içeren combo bilet için 20 euro ödemelisiniz. Saray 1745 yılında yapılmış. 2. dünya savaşı sonrasında Avusturya’nın özgürlük anlaşması burada imzalanmış. Günümüzde Belvedere müzesine ev sahipliği yapıyor. Gustav Klimt’in ünlü eseri Öpüş de burada yer alıyor. Bu arada Belvedere Sarayı’nın bahçesi tek kelime ile harika. Burada birbirinden güzel fotoğraflar çekinmelisiniz.
Belvedere Sarayından çıkıp yürüyerek Stadtpark‘a gidiyoruz. Stadtpark insanların nefes alabileceği bir yer. Derli toplu bir park, yürüyerek gezip bitirebiliyorsunuz. Biz gittiğimizde şansımıza organik ürünlerin sergilendiği bir festival vardı. O yüzden çok kalabalıktı. Yine Stadtpark’ın yakınlarında yemek yenecek bir sürü yer var.


Wien Mitte’deki McDonald’s da dinlenip bir şeyler atıştırdıktan sonra aykırı mimar Hundertwasser’in evine doğru yürümeye başlıyoruz. Hundertwasser evi yaparken binanın hiçbir yerinde düz öğe kullanmamış. Ev rengarenk ve en güzel yanı da balkonların bahçe gibi olması. Düşünün evinizin balkonunda kocaman bir ağaç var. Olmaz demeyin Hundertwasser yapmış, çok da güzel olmuş.


Hundertwasser Hause’nin karşısında hediyelik eşyaların satıldığı Hundertwasser Village var. Mutlaka uğrayın, çok tatlı bir pasaj.
Veee sıra artık Viyana’daki son durağımız olan Prater‘de. Burası girişi ücretsiz olan bir lunapark. Eğlenmek için bir sürü atraksiyon var. Ayrıca içinde Madame Tussauds Wien de bulunuyor. Prater’i bu kadar ünlü yapan şey ise şüphesiz ki Viyana’nın sembolü haline gelmiş tarihi dönme dolap. Dolaba binip de en tepeye çıktığınız zaman tüm Viyana önünüzde uzanıyor. Ayrıca bazı vagonlarda rezervasyon yaptırıp romantik bir yemek de yiyebilirsiniz. Dönme dolap için ödeyeceğiniz ücret 14 euro. Buraya tıklayarak biletinizi gitmeden rezerve edebilirsiniz.



Prater’i de bitirdikten sonra artık yorgun argın otele dönme vakti. Akşam yemeğini Viyana’nın en ünlü şinitzel restoranı olan Figlmüller‘de yiyeceğiz. Yalnız aklınızda olsun öyle aklınıza esince Figlmüllere gelip de şinitzel yiyemiyorsunuz. Yaklaşık 3 hafta önceden internet üzerinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. (Rezervasyonu bu linke tıklayarak yapabilirsiniz; https://figlmueller.at/en/) Biz de gelmeden yaklaşık 15 gün önce rezervasyon yaptırdık. Yiyecek olarak tabii ki şinitzel ve patates salatası aldık. Hatta tadına doyamadık bir daha aldık. Gerçekten de mükemmeldi (özellikle de patates salatası). Yalnız şinitzel standart olarak domuz etinden yapılıyor. Sipariş verirken tavuk ya da dana şinitzel istediğinizi özellikle belirtmelisiniz. Şinitzelin fiyatı 15 euro.


Hazır yeme içme konusuna girmişken Zanoni&Zanoni‘den bahsetmek istiyorum. Burası Stephansdom Katedralinin hemen yanında inanılmaz dercede güzel pasta ve dondurmaların olduğu bir pastane. Fiyatlar da öyle çok acımasız değil. Biraz soluklanmak ve lezzetli bir şeyler tatmak için ideal bir yer, şiddetle tavsiye ederiz.


Yazıma son vermeden önce Viyana’da meşhur olan 2 şeyden daha bahsetmek istiyorum. İlki Viyana’da gezerken bol bol karşınıza çıkacak olan ünlü Mozart Çikolataları. Viyana’dan alacağınız hediyeliklerin başında eminim ki bu birbirinden şık dizayn edilmiş çikolatalar gelecek. Viyana’yı gezerken yoğunluktan almayı unuttuysanız üzülmeyin, çünkü havaalanında bile Mozart çikolatalarına özel ayrılmış bir bölüm var.

Denemeniz gereken bir diğer şey ise Mammer Gofretleri. Aslında tat olarak bizim ülkerin fındıklı gofretinden farklı gelmedi ama meşhur olduğu için denenebilir. Stephandsom’un hemen yanında bir Mammer mağazası bulabilirsiniz. Fiyatları da fena değil.

Viyana’dan yazabileceklerim bu kadar. Aklınıza takılan her türlü soru için gulayden@gmail.com mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.

Çok teşekkür ederim Güzel ve yararlı olmuş Bizde 2 günlük gezi planladık Viyanaya sizin programınızı uygulayacağız insallah
BeğenBeğen
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Faydam olsuysa ne mutlu bana 😊
BeğenBeğen
Süleyman Bey, gidebildiniz mi acaba?
Ben de aynı programı düşünüyorum.
Uygulamak kolay oldu mu?
Teşekkürler…
BeğenBeğen
Ben de programı çok beğendim; uygulamaya çalışacağım. Emekleriniz ve tavsiyeler için çok teşekkürler…
BeğenBeğen
Teşekkür ederim..
BeğenBeğen
Yol gosterir bir yazi olmus emeginize saglik. Lunaparkin giris ucreti ayri mi ?yani sadece donme dolaba mi ucret verecegiz o kismi anlayamadim
BeğenBeğen
Zeynep Hanım merhabalar.
Öncelikle güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
Prater girişi ücretsiz olan bir lunapark. İçerisinde bir çok atraksiyon var ve bunların hangisini kullanacaksanız ona ayrıca ödeme yapmanız gerekiyor. Bu atraksiyonların ücreti 3-15 euro arasında değişiyor.
Parktaki tarihi dönme dolabın adı Wiener Riesenrad. Bunu kullanabilmek için ödemeniz gereken ücret erişkin için 14 euro, çocuk içinse 6.5 euro. Arzu ederseniz https://wiener-riesenrad.wien-tickets.com/ bu linke tıklayarak gitmeden biletinizi alabilirsiniz.
İyi seyahatler dilerim…
BeğenBeğen
Merhaba,
Cok faydali oldu/ tesekkurler
BeğenBeğen
merhaba,
lk defa gidecekler için kesinlikle çok faydalı bir pdf olmuş. Çok teşekkür ederiz
BeğenBeğen
faydalı ve bilgilendirici bir pdf olmuş elinize sağlık
BeğenBeğen
Çok teşekkür ederim ☺️
BeğenBeğen